Divriği Tarihi
Divriği tarihi hakkında geniş ve yeterli bilgiler yoktur. Hititler zamanından beri yerleşim alanı olarak bilinmektedir. İlk kuruluşunun MÖ 90 olduğu ileri sürülmektedir. Hükümdar Pond Kralı Midriyad ile Romalılar arasında Palanga düzlüğünde yapılan savaşı Romalı komutan Ponpei kazanmıştır. Başarısını ebedileştirmek için “Zafer Şehri” anlamına gelen “Nikopolis” adıyla Divriği kentinin ilk kuruluşu başlamıştır. Eski Yunan yazılarında (Apbrike) olarak görülen Divriği Roma İmparatorluğu bölündüğünde Doğu Roma’ya (Bizans’a) tabi olmuştur. Bizans devrinde adı (Tephrike) Tefrike olarak yaygın bir hal almıştır. Arap coğrafyacılar ise şehrin adını ilk kaynaklara uygun olarak (Apbrik) şeklinde tesbit etmişlerdir. Tephrike Bizans ile İran arasında sınır karakollarından birini meydana getirmiştir. İmparator Heraklius tarafından Sasani yayılmasından kurtarılan Divriği kısa bir süre sonra Arap saldırılarıyla karşılaştı. Bu devirde Divriği kendi adıyla anılan ırmağın bu günkü Çatlı Suyu üstünde yüksek bir tepede sağlam bir kale olarak stratejik değer taşımaktaydı. Halkı Antakya Piskoposu Samsadlı Parlosun yaymış olduğu Hristiyan-Pagan karışımı mezhebi kabul etmişti. Bu merkezin başlıca merkezlerinden biriydi. Pavlikyanlar zaman zaman Bizanslılar ve Araplarla çatıştılar. Yaşadıkları bölgenin sapalığından faydalanarak burada uzun süre tutundular. Divriği’nin yakınında bulunan büyük bir mağara ile bir kilise şehre kutsallık kazandırıyordu. Mağarada saklanmakta olan din şehitlerinin cesetleri ise (Ashab-ı kehf) olarak değerlendiriliyordu. I. Basileus 870 te Divriği önünde Pavlikyenlere karşı büyük bir başarı kazanmış ise de ertesi yıl Pavlikyenler Ankara’ya kadar bütün Kapadokya’yı ele geçirmişlerdir.
Malazgirt meydan savaşından (1071) sonra Selçuklu hükümdarı Alpaslan’ın kumandanlarından Ahmet Danişmendi Sivas, Kayseri, Malatya; Emir Saltuk’u Erzurum, Harput; Mengücek Gazi’yi de Erzincan Kemah ve Divriği havalisini ıslah için görevlendirmişti. Böylece Divriği 1092 de Türk egemenliğine girmiş oldu. Bu kumandanlar gittikleri yerlerde kendi adlarıyla birer devlet kurmuşladır. Mengücek Gazi’nin bağlı olduğu Oğuz boylarından Kayı, Bayat, Karaevli ve Alkaevli boylarına yerleştiği bilinmektedir.
Merkezi Erzincan olan Mengüç Devleti'nin kurucusu Mengücek Gazi hayatta iken Divriği ve çevresini oğlu İsak Beye devretmiştir. Bunun üzerine 1095 te Divriği Mengüçlü Devleti kurulmuş oldu. Bu küçük devlet Doğuda Erzincan güney batı da Danişmedliler kuzey batıda Saltukoğullarıyla çevriliydi. Böylece de Bizanslılardan tecrit edilmişti. Dış tehlikelerden arındırılmış olan Divriği Mengüçlü Devleti'nin hükümdarı İsak Beyin 1142 de ölümü üzerine devlet iki beyliğe ayrılmıştır. Mengüçlü Beyliğinin Divriği kolunu Süleyman Bey kurmuştur. Süleyman Şahın 1224 te yaptırdığı kaleyle oğlu Ahmet Şahın 1228 de yaptırdığı Ulu cami ve ayrıca Ulu camiye bitişik olarak Ahmet Şah'ın karısı Turan Melek tarafından yaptırılan çağın en büyük hastanelerinden biri olan Darüşşifa ilk tıp fakültelerinden birisidir. Ayrıca medreseler, şifahaneler, köprüler, hamamlar, bedesten ve su yolları gibi bir çok mimari yapılar dikkat çekmektedir. Bu sebepten şehrin adına “mahmuriye” dendiğine bazı kayıtlarda rastlanmıştır. Mahmuriye adının hangi tarihe kadar devam ettiği tespit edilememiştir. Ancak Osmanlı Devleti'nde ve Cumhuriyet devrinde Divrik olarak geçmiş, en son Divriği olarak değiştirilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğunca Sivas Beylerbeyliği'ne bağlı bir bağlı bir sancak olarak örgütlenen Divriği , Harput , Arapgir ve Zara yolu üzerinde önemli bir konaktı. Zamanla bu önemini kaybetti. Arkadan gelen ekonomik çöküntü Divriği’ye bırakılmış terkedilmiş bir şehir görüntüsü verdi. XIX. yy. sonlarında çevresi asayişsizlikten sıkıntı çekti. Zor kullanarak köylülerin toprakları ellerinden alındı. Bu sırada nüfusu 5000 e düşmüştü. Divriği’ye Sivas – Erzincan yolundan Zara’da ayrılarak ulaşılabiliyordu. Bu durum Cumhuriyet devrine kadar sürdü.
Sivas ilinin yeniden örgütlenmesi üzerine bir ilçe merkezi haline getirilen Divriği 1937 yılında Sivas – Erzincan demir yolunun buraya erişmesi, yakınında bulunan zengin demir yataklarının işletilmeye açılmasıyla yeniden kalkınmaya başlamıştır. 1970 yılında hizmete açılan Sivas-Kangal-Divriği karayolu ilçeye daha da canlılık kazandırmıştır ilçenin nüfusu yavaş yavaş artmaya başlamıştır.