Mukadder Arif YÜKSEL
Bayat Müftüsü
Bayat Müftüsü
KÜLTÜR VE MEDENİYET
Kültür; bir milletin, bilgi, tecrübe, örf, gelenek ve inançlarının yaşanması sırasında ortaya çıkan ve millete mal olan düşünce,anlayış ve yaşam şekillerdir. Başka bir ifade ile kültür, bir milletin, hayata bakış ve yaşama dair ortak ürünleridir ve millidir. Kültür, insanda milli kimliğin ve aidiyet duygusunun oluşmasına yol açar. Kültürler, insanların dağları taklit etmeye başlaması ile oluştu. Pramitler, Budist ve Hindu tapınakları vs.
Medeniyet ise; bir milletin yada milletlerin, kendi bilgi ve kültürleri yanında diğer milletlerin bilgi ve kültürlerinden de istifade ederek, bilgi ve düşünce, hayatın her alanında, sanat, edebiyat, zanaat ve teknolojide ileri bir seviyeye gelmesidir.
Ortaçağ, Avrupa için karanlık bir çağdır, Doğu ve İslam toplumları için ise medeniyetin zirvede olduğu altın bir çağdır. 8., 9. ve 10. yy.’da Arap yaram adasında, Kuzey Afrika’da Endülüste,İran’da yaşayan bir medeniyet vardı ve bu medeniyet, bin bir gece masalları ile Barılıların da hayallerini süslüyordu.11. yy.dan 13. yy’la kadar 150 yıldan fazla süren ve 10’dan fazla tekrarlanan haçlı seferleri de, Doğu’nun medeniyetini ele geçirmek düşüncesi ile yapılmıştı.
13. yy. yani 1200’lü yıllar, Anadolu’da hem büyük bir kaosun hem de büyük atılımların yapıldığı bir yy.’dır. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, 13. yy’da yaşamış ve etkisi hala devam eden aşılamamış mütefekkirlerdir. Divriği Ulu Cami de 13.yy eseridir. Osmanlı Devleti de 13. yy’lın sonunda kurulmuştur. Şu husus bir vakıadır ki, milletler büyük atılımlarını büyük kriz ve buhranlardan sonra yapıyor. 13.yy’lın önemli olaylarının Moğol istilası sonrasına denk gelmesi tesadüf değildir. Batılılar da köklü arayışlara, İstanbul’un fethi sonrasında başlamışlardır.
İslam medeniyeti ile Batı medeniyetini karşılaştırdığımızda şunları söyleyebiliriz:
İslam Medeniyetinin özünde, insana hizmet etme, hak ve adaleti her yerde uygulama, en güzeli bulma ve en güzel olma gayreti vardır.Batı medeniyetinin hedefinde ise, daha çok mala,servete ve mülke sahip olarak en güçlü olma çabası vardır. İslam Medeniyeti, Allah ile insanın, insan ile insanın arasını en iyi hale getirmeye ve malı bir araç olarak etkili bir şekilde kullanmaya çalışır. Batı medeniyeti ise insan ile eşya arasında güçlü bir bağımlılık oluşturur. Batı’da da, dürüst çalışmak, en iyi ürünü yapmak ve muhtaçlara yardım etmek gibi insani değerler hakimdir ama sosyal hayat oldukça bireyselleşmiştir. İslam Medeniyeti insanın ulvi duygularını ve ihtiyaçlarını karşılar, Batı Medeniyeti ise insanın nefsi duygularını ve dürtülerini karşılar. Asıl fark burada. Şimdi İslam Medeniyetinin insanı merkeze alan yaklaşımlarından bazı örnekler verelim:
Cemil Meriç ve Osman Turan, “ Bizde kütüphane, ziyaretçisi olmayan mabettir.” der. Süleymaniye Camiini ziyaret eden bir batılı araştırmacı diyor ki:
“İstanbul’da deprem olursa İstanbullular buraya sığınsın, çünkü bu cami yıkılmaz.” Süleymaniye camiinin kubbesinin sırrı hala çözülemedi.
Kanuni değer verdiği bir ağacı karıncaların istila ettiği görünce Ebussuud Efendiden fetva istiyor: Ben bu karıncaları öldürmek için ağacı ilaçlatsam günaha girer miyim? Ebussuud Efendi cevap verir;
“Karınca, huzura varında davacı olabilir efendim”
“Osmanlı Viyana’ya Mesnevi okuyarak gitti” diyor Yahya Kemal.
Osmanlının yükseliş dönemi sonun da başlangıcı olmuştur adeta. Çok değil aradan 200 yıl geçmeden, Osmanlı rüşvet ve yolsuzluktan çökme noktasına gelmiş. Durumu Fuzuli, “Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar.” diye anlatır.
Okuyarak ve yüksek tahsil yaparak bilgili olunabilir ama kuru bilgi ve diploma ile kolayca medeni olunamaz. Kültür ve medeniyet, hayatın içinde öncelikle ailede öğrenilir. Peş peşe iyi bir eğitim almış üç nesil sonrasında, medeni fertler ortaya çıkmaya başlar. Bir ferdin medeni sayılabilmesi için;
· Kendi ayakları üzerinde duran, kendisine yetebilen, kişilikli, olgun bir fert haline gelmesi,
· Hakkını ve haddini bilmesi, başkalarının haklarına ve farklı düşüncelere saygı göstermesi ve içinde yaşadığı toplumun huzur ve sükununa katkı sağlaması,
· Diğer insanlarla olan ilişkilerini sevgi ,saygı hakkaniyet prensiplerine göre şekillendirmesi,
- Milletine,vatanına,devletine ve insanlara yararlı olması,
· Temizlik, dürüstlük, fedakarlık, yardımlaşma gibi insani duyguları benimsemesi ve uygulaması gerekir.
İçinde yaşadığımız çağın teknolojik gelişmişliğine bakarak medeni bir toplum haline geldiğimizi düşünmek büyük bir yanılgıdır. Günümüz teknolojisi ürünün hayati bir gereği olup olmadığını hesaplamadan her yıl icat ettiği yeni ürün ve modellerle insanımızı tüketim yarışı içine sokarak sömürmektedir. Oysa medeniyet, insanın asli ihtiyaçlarını karşılayarak huzur ve refahı toplumun her kesimine yayan evrensel bir sistemin adıdır.